Fuat DİBEKLİ/Tepecik Demir Topal Ortaokulu-BODRUM Özge K.

         İKLİM VE DEĞİŞİKLİK

         İklim değişikliği ya da Küresel ısınma karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşan sera gazlarının olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artması nedeniyle dünyanın iklimin değişmesidir.


        Küresel İklim Değişikliği fosil yakıtlar, endüstriyel ve tarımsal gibi faaliyetlerinin sonucu
olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel
ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişiklikleri kuraklık,
çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb.
meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.
        Doğal nedenlere bağlı olarak milyonlarca yıldır bir salınım şeklinde devam eden iklim
değişiklikler görülmektedir. Bu doğal sürecin dışında, insan eylemleri sonucu ortaya
çıkan olumsuz çevresel baskılar iklim değişikliklerine etki etmektedir. İklim
değişikliğine insanların etkisi fosil yakıt tüketiminin artması sonucu ortaya
çıkar. Kısaca, artan insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera gazlarının atmosferdeki
oranının artması, küresel ısınma yol açarak iklim değişikliğine sebep olur. En önemli
sera gazlarından biri olan karbondioksit (CO2); araç egzozlarından, ısınma amaçlı
yakılan yakıtlardan, fabrika bacalarından atmosfere bırakılmaktadır. Dünya genelindeki 

Beşeri Etkenler: Fosil Yakıtlar Fosil yakıtlar, doğalgaz ve kömür türevlerinden oluşan enerji türleridir. Bu yenilenemeyen enerji kaynakları yoğun oranda hidrojen ve karbondan oluşur. Yanma sonucu havadaki oksijeni kullanarak oluşan kimyasal tepkime sonucunda CO2 gazı açığa çıkar. Bu durum da sera gazı neden olur. Kömür Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi: 2000 yılından bu yana Dünya'da, Çin ve Hindistan'daki patlayıcı büyümenin ardından kömürle çalışan güç kapasitesi iki katına çıkarılarak yaklaşık 2.000 gigawatt'a (GW) ulaşmıştır. Küresel ısınmanın 1,5 C'den daha azıyla sınırlandırılması gerekiyorsa, küresel olarak azaltılmamış kömür kullanımı son 10 yılda yaklaşık %80 oranında düşmelidir. Bu da dünyadaki tüm kömür santrallerini kapatmaya eşdeğer olacaktır.

Fakat bu durumun aksine planlanan yeni kömür rezerv alanları özellikle kömür sanayisinde ön plana çıkan ülkelerde artmaktadır. 2020 yılı itibariyle 99 ülke toplamda yaklaşık 3.000 gigawatt (GW) olan yaklaşık 10.000 tamamlanmış, işlemeye devam eden ve planlanan kömür ünitesine sahiptir. Kullanım yoğunluğunun yanı sıra, tesislerin kullandığı kömür türü ve yakma teknolojisi de açığa çıkan CO2 miktarını etkilemektedir. Düşük kaliteli linyit yakan tesisler, üretilen gigawatt saat (GWh) elektrik başına 1.200 ton CO2 yayabilir ve daha az kirletici kaliteler için ise bu değer 1.000tCO2/GWh'nin altına düşer. Türkiye ise kömür rezervi yoğun bulunan ülkelerden biri olmasa da kömür rezervinin bulunduğu ülkelerdendir. İstanbul, Türkiye’nin toplam sera gazı salınımlarının %11’ini oluşturmaktadır Bu oran New York ve Londra’dan azken, Paris’ten fazladır. İstanbul’da karbon ayak izini %66 oranında sabit kaynaklar oluşmaktadır. Sera gazı salınımında doğalgaz, kömür, petrol türevi enerji kaynaklarının etki oranı ise %31'dir.


Doğalgaz Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi: Doğalgaz rezervinin en fazla olduğu ülke 2019 verilerine göre, 50.279 milyarm³ ile Rusya'dır. İran, Katar, ABD, Türkmenistan da Dünya'daki doğalgaz rezervlerinin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Türkiye ise doğalgaz rezervinin yoğun olduğu ülkelerden değildir; doğalgaz ihtiyacını dışa bağımlı olarak, doğalgaz rezervi açısından zengin ülkelerden karşılamaktadır. Doğalgaz, ısınma ve diğer enerji ihtiyaçlarının çoğunluğunu karşılıyor olsa da üretiminde bir takım eksiklikler vardır. Doğalgazın yanması, 2018'de ABD enerji sektöründen kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının üçte birini oluşturuyordu Doğalgazın çıkarılması ve taşınmasından kaynaklanan metan gazı sızıntıları küresel iklim değişikliğini daha da kötü bir hale getirmektedir.Metan (doğalgazın birincil bileşeni), 100 yıllık bir süre içinde karbondioksitten 21 kat daha fazla küresel ısınmaya katkı potansiyeline sahiptir. Fakat metan gazı (on yıllar) atmosferde karbondioksitten (yaklaşık bir düzine yıl) çok daha kısa süre kalır. Birincil enerji tüketiminin yaklaşık üçte birini oluşturan doğal gaz, elektrik enerjisi üretimi, sanayi, konut ve ticari binalar ve ulaşım dahil olmak üzere her ekonomik sektörde kullanılmaktadır. 

Petrol Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi: Petrol, ulaşım için dünyanın birincil yakıt kaynağıdır. Amerika Birleşik Devletleri, 2017 yılı itibariyle günlük 19,88 milyon varil petrol tüketiminde dünya lideridir. Amerika Birleşik Devletleri'nin net petrol ithalatı günde 3,8 milyon varil olmuştur. Ancak aynı zamanda petrol, çevre sorunları,petrol sızıntısı ve çıkarmanın neden olduğu çevresel bozulmanın yanı sıra, petrolün yanması ciddi solunum problemlerine yol açabilen ince partiküller açığa çıkarır. Petrol önemli sera gazı kaynağıdır. 2017 itibariyle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sera gazı emisyonlarının %45'inden sorumludur Avrupa petrol şirketi Shell, desteklemektedir; kendi sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltmak için iddialı bir hedef belirlemiş ve yenilebilen enerjiye yatırım yapmıştır. 

Elektrik Tüketimi ve Sera Gazı: Enerjiyle ilgili girişimler, insan faaliyetleriyle bağlantılı tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık %86'sını oluşturuyor. Her türlü elektrik üretimi havamız, suyumuz ve üzerinde çevresel bir etkiye sahiptir, ancak değişir. Amerika Birleşik Devletleri'nde tüketilen toplam enerjinin yaklaşık %40'ı elektrik üretmek için kullanılıyor ve bu da elektriğin her kişinin karbon ayak izinin önemli bir parçası olmasını sağlıyor. 

Endüstriyel Tarım ve Hayvancılık: Küresel ölçekteki iklim değişikliğiyle mücadelede ana hedef olarak fosil yakıtlardan uzaklaşmaya odaklanmış olsa da, dikkate alınmayan ancak önem arz eden bir diğer konu endüstriyel hayvancılık ve bu sektörün çevreye olan etkisidir. Endüstriyel tarım ve hayvancılık, fosil yakıtlardan sonra insan kaynaklı sera gazı emisyonlarında 2. sıradadır ve ormansızlaşma, su-hava kirliliği ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasının önde gelen sebeplerindendir. Bir sera gazı emisyonu kaynağı olarak; hayvanların sindirim süreçlerinden ve kısmen hayvan gübresinden salınan metan gazı salınımı, ABD’de 2014 yılında toplam 164.3 milyon mt CO2e'ye ulaşmı ştır. Arazi kullanım değişiklikleri ve toprak yapısındaki bozulmalar nedeniyle ormanlarda ve topraklarda depolanan karbon kaybı; yani hayvancılık amaçlı tarım alanları için ağaçların tamamen yok edilmesinden kaynaklı emisyonlar yılda yaklaşık 0,65 gigaton CO2e tutarındadır. Hayvansal yem üretiminde kullanılan mineral gübreleri üretmek amacıyla yakılan fosil yakıtlar ise; örneğin mısır gibi yüksek enerjili ürünlere uygulamak amacıyla, yılda 100 milyon ton yapay azotlu gübre üretilmektedir. 

Ormansızlaşma: Ormanlar dünyadaki kara kütlesinin yaklaşık yüzde 30'unu kaplamakta; ancak hızla yok . Dünya Bankasına 'na göre, 1990 ve 2016 yılları arasında dünyada 1,3 milyon kilometre karelik (Güney Afrika'dan daha büyük bir alan) orman yok oldu. 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre, insanlar ormanları kesmeye başladığından beri ağaçların yüzde 46'sı kesildi. Amazon yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 17'si son 50 yılda yok edildi ve kayıplar artmaya, ormanlar yok olmaya devam ediyor.


Çiftçilik, hayvan otlatma, madencilik ve sondaj ormansızlaşmanın sebeplerinin yarısından fazlasını oluşturuyor. Ormancılık uygulamaları, orman yangınları ve küçük bir oranda kentleşme ise geri kalanını oluşturmaktadır. Malezya ve Endonezya'da, şampuandan tuzlu suya kadar her şeyde bulunabilen hurma yağı üretimi için ormanlar kesiliyor. Amazon'daki inek çiftlikleri ve özellikle soya tarlaları ise ormansızlaşmanın kilit sebeplerinden. Ahşap ve kağıt ürünlerini sağlamak amacıyla yapılan işlemler de her yıl sayısız ağacın yok olmasına neden oluyor.Konut alanları için geliştirilen araziler ve artan kentsel yayılmanın bir sonucu olarak ormanlar da kesiliyor. Genç ağaçların büyümesini engelleyebilecek kasıtlı veya kasıtsız orman yangınları ve aşırı otlatma gibi insan ve doğal faktörler de ormansızlaşmaya sebebiyet vermektedir. Ormansızlaşma, yaşandığı alandaki insanları, bitki ve hayvan ekosistemini etkilediği kadar çevre alanları ve hatta dünyanın tamamını etkiler. Orman ve savan alanlarında yaşayan yaklaşık 250 milyon insan, çoğu dünyanın kırsal kesimlerinde yaşayan yoksullar arasında olmak üzere, geçinebilmek için ormanlara bağımlıdır. Dünyadaki kara hayvanlarının ve bitkilerinin %80’i ormanlarda yaşamaktadır ve ormansızlaşma, orangutan, Sumatra kaplanı ve birçok kuş türü de dahil olmak üzere türleri tehdit etmektedir. Ağaçların katledilmesi, ormanı, gün boyunca güneş ışınlarını engelleyen ve geceleri ısıyı koruyan gölgelik kısımlarından mahrum bırakır. Bu bozulma, bitkiler ve hayvanlar için zararlı olabilecek aşırı sıcaklık dalgalanmalarına, ısı adalarına yol açar. 

Ulaşım: Benzin ve dizel gibi fosil yakıtların kullanılması ile atmosfere bir sera gazı olan karbondioksiti salınmaktadır. Karbondioksit (CO2) ve metan (CH4), nitröz oksit (N2O) ve hidroflorokarbonlar (HFC'ler) gibi diğer sera gazlarının birikmesi, Dünya atmosferinin ısınmasına neden olarak, bugün şimdiden görmeye başladığımız iklimde değişikliklere neden olmaktadır. 

Çevresel Etkenler: Küresel iklim değişimleri; Volkanik patlamalar, güneş lekelerinde görülen değişimler, sonucu kıtaların yer değiştirmesi gibi bir takım doğa olayları sonucu yaşanabilirler. Dünya üzerinde geçmişte meydana gelmiş küresel iklim değişikleri, doğal nedenlerle meydana gelmiş küresel iklim değişiklikleridir.

Volkanik Patlamalar:

Volkanik patlamalar, küller ve tozlar gibi piroklastik maddelerin atmosfere boca edilmesine neden olur. Patlamanın yeterince kuvvete sahip olduğu durumlarda atmosferdeki birikme sonucu Güneş ışığının yeryüzüne ulaşması engellenebilir. Yeryüzünün, Güneş ışınlarının ısıtıcı etkisinden mahrum kalmasıyla kısa süreli soğuma gerçekleşir. 

                                      İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ

Çevre Üzerindeki Etkileri: İklim, çevre yaşamının başlangıcından günümüze kadar türlerin evrimleşmesi, değişimi ve çeşitliliği üzerinde büyük rol sahibi olmuştur. İklim değişikliği ile birlikte; hem su hem de kara ekosistemlerinde meydana gelen değişim, ekosistemlerin biyolojik dengesinde değişime neden olmaktadır. 

Azalan Biyoçeşitlilik: Biyolojik çeşitlilik canlıların, yaşam alanı olarak adlandırılan ekosistemler ile arasındaki çeşitliliği, uyumu ve değişkenliği ifade eden dinamik bir sistemdir. Canlıların tür ve sayı bakımından büyüklüğü ise biyolojik çeşitlilik olarak ifade edilir. Yani biyolojik çeşitlilik bir bölgede bulunan canlıların tür ve sayı bakımından zenginliğini ifade eder. Bir ekosistem hayvan, bitki ve mikroorganizmalar gibi canlılar ile içinde yaşadıkları toprak, su , hava gibi yaşam alanlarında, canlı-cansız işlevsel olarak karşılıklı etkileşim içerisinde oluşturduğu bir bütündür. Biyolojik çeşitlilik genetik, tür ve ekosistem çeşitliliğini içeren, yaşamın başlangıcından bu yana uzanan bir birikimdir. İklim değişikliği sonucunda su, kara ve havanın olumsuz etkilenmesi ekolojik dengeyi dolayısıyla biyolojik çeşitliliği etkilemektedir. Bu durum; bazı türlerin habitatının değişmesine, yok olmasına veya göç etmesine neden olurken bazı türlerin ise popülasyon artışına yol açar. Dünyada var olan biyolojik çeşitlilik 3,2 milyar yıllık bir değişimin sonucunda ortaya çıkmıştır. Türlerin değişimi, yok oluşu bu sürecin bir parçası olmuştur. Günümüze kadar, var olan canlı türlerinin %99’unun bu süreç içinde yok olduğu düşünülmektedir. Buna karşın; doğal yolla bir yılda tükenen canlı türü sayısı bir veya iki tür ile sınırlıyken, insan etkisinden kaynaklanan tükenen tür sayısı yılda 1000 tane olduğu tahmin edilmektedir. Küresel iklim değişikliği, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış, nem, hava hareketleri, kuraklık gibi iklim olaylarının değişmesine dolasıyla habitatların dengesinin bozulmasına yol açar. Dünyanın sıcaklığı ortalama 15 derecedir ve geçtiğimiz yüzyılda sıcaklığı 0,6 derece artmıştır. 2100 yılında ise bu artışın 1,4-5,8 derece aralığında olacağı düşünülmektedir. İklim değişikliği ile kuzeye kayan habitatların sonucunda, 3 ̊C’lik bir artışla canlıların yaşam alanları ortalama 500 m yükselerek kısıtlı bir alana kayacaktır. Kutup bölgelerinde sıcaklığın artması ve buzulların erimesi ile bu bölgedeki canlıların yaşam alanları ise artacaktır. 2100 yılında Kuzey Avrupa'da bulunan tür çeşitliliğinin %35'inden fazlasının o bölge için yeni olacağı, Güney Avrupa'da ise şu anda mevcut olan türlerin %25'inin iklim koşulları nedeniyle ortadan kalkacağı tahmin edilmektedir. Aynı zamanda, küresel ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 2 °C yükselmesi durumunda, şu anda var olan bitki türlerinin %18’ini ve memeli türlerinin %22’sinin yok olacağı tahmin edilmektedir. 

Deniz Seviyesinin Yükselmesi: Küresel ısınma ile birlikte, okyanuslar bu fazla ısının %80'ini çekmiştir. Bunun sonucunda deniz seviyeleri 1880'den beri yaklaşık 23 cm yükselirken, bu yükseltinin yaklaşık üç santimi ise son 25 yılda oluşmuştur. Bu rakam, Deniz seviyesindeki yükselişin nedenleri 2 ana madde şekilde açıklanabilir; 

• Isıl genleşme: Suyun sıcaklığı çekmesiyle birlikte, sıcaklığının artması sonucu ortaya çıkar. Son yüzyıldaki deniz seviyesi artışının yaklaşık %50'si okyanusların sıcaklığının artması sonucu genleşerek daha fazla yer kaplamasından kaynaklanmaktadır. 

• Buzulların erimesi: Küresel ısınma öncesinde yaz aylarında bir miktar eriyen buzullar, kış aylarında yağan kar ile eski haline dönebilmekteydi. Fakat küresel ısınmadan kaynaklanın yüksek sıcaklıklar ile yaz aylarında eriyen buzul miktarını arttırmış, kış aylarındaki kar yağışını ise azaltmıştır. Ortaya çıkan bu dengesizlik ise buzullarda gerçekleşen erime sonucu deniz seviyesini yükseltmektedir. 

• Grönland ve Antarktika'nın buz tabakalarının kaybı: Dağ buzullarında olduğu gibi, artan ısı Grönland ve Antarktika'yı kaplayan oldukça büyük buz tabakalarının daha hızlı erimesine neden olmaktadır. Bu durum da tıpkı buz dağlarının erimesi gibi su seviyesini yükseltmektedir. 

İnsan Faaliyetlerine Etkileri: İklim değişikliğinin insan sağlığı, yaşam alanları, toplum ve ekonomi üzerindeki etkileri bir biri ile yakından ilişkilidir. Toplumların yaşamını sürdürdüğü beşeri sistemde yer alan kentler, ekonomik faaliyetlerin üretim mekanı ve insanların sosyalleşme alanıdır. Ekolojik tahribatın artması ile birlikte ekolojik döngülerde bozulmalar ve dengesizlikler yaşanmaktadır. Bu doğrultuda ekosistem servisleri ekolojik bir yıkımın etkileri ile karşı karşıya kalmaktadır. Küresel iklim değişikliği, insan sağlığını koruma konusundaki çabalara engel oluşturmaktadır. İklim değişikliği insan yaşamı için giderek artan bir tehdit haline gelmiştir. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan çok çeşitli sağlık sorunları ile gün geçtikçe daha sık karşılaşılmaya başlanmıştır. Toplum gündemine taşınmasına yönelik çabalar son zamanlarda artmıştır.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meşkure Şamlı Ortaokulu - Şebnem Gençtürk